Ikiru (1952), Akira Kurosawa’nın yönetmenliğini yaptığı ve insanın yaşamının anlamını sorguladığı derin, etkileyici bir film. Filmin baş karakteri Kanji Watanabe, Tokyo’da belediye çalışanı olarak sıradan bir hayat süren, içine kapanık, yalnız bir adamdır. Yıllardır monoton bir şekilde sürdürdüğü işinde ve hayatında bir tat bulamazken, bir gün mide kanseri olduğunu öğrenir ve ömrünün sınırlı olduğunu fark eder. Bu haber, onun yaşamını ve yaptıklarını sorgulamasına neden olur.
Watanabe, yıllar boyunca kendisini boğan ve asla tatmin etmemiş iş yaşamını geride bırakmak ve kalan günlerinde hayatına anlam katmak ister. Başlangıçta gece hayatına dalarak, eğlencelerde kendini kaybederek bir çıkış yolu bulmaya çalışır. Ancak bu denemeler onu sadece daha da boşlukta hissettirir. Nihayet, yıllardır belediyeye gelen ancak hiç çözülmeyen küçük bir park yapımı projesine odaklanır. Watanabe, bu projeyi tamamlayarak geride kalıcı bir şey bırakmak ister ve bu amaca tutkuyla sarılır.
Kalan günlerinde parkı hayata geçirebilmek için tüm enerjisini harcar ve bir sürü engelle karşılaşmasına rağmen pes etmez. Çevresindeki insanlar onun bu azmini anlamakta zorlanırken, Watanabe’nin parkı bitirme çabası, onun kendini yeniden keşfetmesine ve yaşamını anlamlandırmasına olanak tanır. Park açıldığında, onun sessiz fedakarlığı sayesinde bir neslin yaşamında iz bırakan bir eser ortaya çıkmış olur.
Watanabe’nin hikayesi, yaşamın sınırlı olduğunu ve anlam arayışının bireyin kendisinde başladığını dokunaklı bir dille hatırlatır. Ikiru, insanın hayatta neyi miras bırakabileceğini, küçük ama anlamlı çabaların bile bir hayatı nasıl şekillendirebileceğini anlatıyor. Watanabe’nin, parkın salıncağında sessizce salınırken karla kaplı geceye baktığı o unutulmaz sahne, izleyiciyi derinden etkileyen ve filmin özünü yansıtan bir tablo sunar. Bu film, hayatta gerçekten önemli olan şeyin iz bırakmak değil, içtenlikle yaşamaktır.
Comments