Down by Law (1986), Jim Jarmusch’un kendine özgü minimalist tarzıyla çektiği, hem mizah hem de melankoliyi ustaca birleştiren bir film. Film, üç ana karakterin bir hapishane hücresinde yollarının kesişmesiyle başlayan ve ardından onları bir kaçış macerasına sürükleyen absürt ve dokunaklı bir hikâyeyi anlatır. Jarmusch’un karakterleri ve sıradan görünen olayları derinlemesine inceleyen yaklaşımı, bu filmi bir suç komedisinden daha fazlası yapar; dostluk, yalnızlık ve özgürlük üzerine düşünmeye davet eder.
Filmdeki üç ana karakter: Zack (Tom Waits), Jack (John Lurie) ve Roberto (Roberto Benigni), farklı dünyalardan gelen ama kaderin onları bir araya getirdiği üç adamdır. Zack, işsiz bir DJ, Jack ise küçük çaplı bir pezevengindir. İkisi de işlemedikleri suçlar yüzünden hapishaneye düşerler ve kaderlerine boyun eğmiş, hayatın getirdiği bu tersliklere karşı kayıtsız bir tavır içindedirler. Zack ve Jack, hapishanede birbirlerinden pek hoşlanmayan, sürekli didişen iki karakter olarak tanıtılırlar.
Bu iki uyumsuz adamın hayatı, hücreye sonradan eklenen neşeli ve saf İtalyan Roberto'nun gelişiyle değişir. Roberto, enerjik, komik ve bir o kadar da tuhaf bir karakterdir. İki Amerikalı karakterin karanlık dünyasının aksine, Roberto hayatı dolu dolu yaşayan, pozitif bir adamdır. İngilizceyi çok az bilmesine rağmen, Roberto’nun sürekli şakalar yapması ve hayata karşı olan saf yaklaşımı, Zack ve Jack'in kapalı dünyalarını yavaş yavaş yumuşatır.
Filmin merkezindeki olay, bu üç karakterin hapishaneden kaçma macerasıdır. Ancak Jarmusch, bu kaçışı klasik bir aksiyon hikayesi gibi işlemez. Kaçış, aslında bu üç adamın kendilerini ve birbirlerini daha iyi tanıdığı, hayatla ve kendi geçmişleriyle hesaplaştıkları bir yolculuğa dönüşür. Jarmusch’un sinematografisi ve ağır temposu, bu yolculuğun özünü anlamamızı sağlar; kaçıştan çok, bu karakterlerin içsel yolculuğu ve aralarındaki garip dostluk öne çıkar.
Film boyunca, Jarmusch’un kullandığı siyah-beyaz görseller, filmin melankolik tonunu güçlendirir. Bir yandan izleyiciyi bu karakterlerin çaresizliğine ortak ederken, bir yandan da mizah ve absürt anlarla filmin karamsarlığını yumuşatır. Özellikle Roberto’nun yaptığı şakalar, Zack ve Jack ile kurduğu garip ama sıcak bağ, filmdeki duygusal dengeyi sağlar. Roberto’nun, bir sahnede "I scream, you scream, we all scream for ice cream!" diye bağırarak yaptığı şaka, bu absürt ama derinlikli dostluğun simgesi gibidir.
Kaçış sonrası, Louisiana bataklıklarında geçen bölümler, filmin tonunu daha da yalnızlaştırır. Üç karakter, nereye gittiklerini bilmeden, bataklıkların ortasında kaybolmuş gibidirler. Ancak bu kaybolmuşluk, aynı zamanda onların özgürlüğe, birbirlerine ve hayata yeniden bakışlarını temsil eder. Yol boyunca yaşadıkları küçük anlar, dostluklarının güçlenmesini sağlar. Roberto’nun getirdiği hayat enerjisi, Zack ve Jack’in hayatındaki karanlığı aydınlatır.
Down by Law, aslında bir hapishaneden kaçış hikayesinden çok daha fazlasıdır. Film, hayatın sıkışmışlığı, insanın yalnızlığı ve beklenmedik dostluklar üzerine yapılmış incelikli bir çalışmadır. Karakterler arasındaki çatışmalar, zamanla derin bir arkadaşlığa dönüşür ve film, dostlukların bazen en beklenmedik yerlerde ve en garip koşullar altında doğabileceğini gösterir. Zack, Jack ve Roberto, belki hayatlarında çok fazla ortak noktaya sahip değillerdir, ama birbirlerinin hayatlarına dokunarak, kendi içsel dünyalarında bir değişim yaratırlar.
Jim Jarmusch, bu filmde minimalizmi, absürtlüğü ve insan duygularının derinliğini ustaca birleştirir. Karakterler arasındaki ince dinamikler, filme hem komik hem de dokunaklı bir ton verir. Jarmusch’un diyalogları ve atmosferi, filmi diğer klasik suç filmlerinden ayırır; Down by Law, yavaş temposu ve karakter merkezli yapısıyla izleyiciyi düşünmeye ve bu üç kaybolmuş ruhun yolculuğuna eşlik etmeye davet eder.
Comentarios